15 Ağustos 2007 Çarşamba

SLOW FOOD







' Dün ölseydim bunu öğrenemeyecektim!'

Yıllarca batı dünyasının 'fast food' dedikleri beslenme biçiminin yararları, zararları üzerine ahkam kesildi. Matematikçi mantığı ile 'fast food' un tümleyeninin 'slow food' olduğunu düşünmüştüm. Ama söylersem gırgıra alınacağını bildiğimden beynimin bir köşesine prangalarla bağlayıp, hücre hapsine mahkum etmiştim 'slow food' deyimini.


Ancak bugün öğrendim ki, bir italyanın, Carlo Petrini'nin başını çektiği, yaklaşık elli altmış yıldır varlığını koruyan, 'fast food' a karşı oluşturulan ve adı da aynen 'slow food' olan bir akım varmış. Üstelik dünyanın dört bir tarafında katkısız üretim yapan çiftçiler, arıcılar, balıkçılara, onları yerinde gözlemleyip 10.000 euro ya varan ödüller vererek, onları dünya çapında tanıtarak büyük hizmet veren bir kuruluş sözünü ettiğim Carlo Petrini'nin 'slow food' u. Türkiye' den de üç üretici bu ödülü haketmiş. Ne gurur!


Bunlardan birtanesi Bodrum Yalıkavak köyünden Güler Hanım. Evinin bahçesinde katkısız ürünlerle hazırlanan binbir çeşit malzeme ile kahvaltılar sunuyor dünyanın dört bir tarafından gelen konuklarına. Kendisi de ismi gibi Güler yüzlü. Sıcacık bir kadın.













Benim son bir yıla kadar "yemek" le aramda özel bir aşk yoktu. Ama bu konuda özel bir aşk yaşayan önce annem Ülkü Bozdoğan'ı sonra eski eşim Harun Özaytekin'i tanıdım.










Annem gerçek bir anadolu kadını. Sonradan kentsoylu olmuş. ( belki de önceden de öyleydi.) Anadolu yemeklerinde üstüne yoktur. Sonra babamın tayini nedeniyle Ankara'dan İzmir'e yerleşince, birden tam bir Ege'li kesildi. Ege'nin bütün otlarını tanımaya çalıştı, şifalarını öğrenip soframızın konuğu yaptı.










Hala yeşil olan herşeye karşı düşkünlüğü var. Pazar alışverişlerinde O'nu yeşilin yanından uzaklaştıramazsınız. Büyük bir aşkla satın alır, büyük bir aşkla pişirir ve soframıza koyar. Kendisiyle ilgili, kendisinin yaptığı en büyük espri de " geçmiş yaşamımda ben galiba 'inek' tim, otlardan kendimi alıkoyamıyorum." dur. 'Fast food' a kesinlikle karşıdır. Sofra adabına uygun, sadece damak tadına değil göze de hitabeden bir sunuş yapmaya özen gösterir. Yemek yemenin, yemek yapmak kadar önemli bir sanat olduğunu savunur ve yavaş yemek yer!.






Eski eşimden de çok şey öğrendim. O gerçek bir gurmedir. Tam bir mutfak üstadı, tam bir damak tadı üstadı. Bir zamanlar O'nunla Kuşadası' nda turistik bir restoranın işletmeciliğini yapmıştık. Mutfağın lezzetinin yanı sıra bu lezzetlerin sunuşlarına çok özen gösterirdi. Siparişler alınırken soğuk, ara sıcak ve sıcakların saat kaçta istendiğini özellikle sordurur ve bu zamanlamaya kesin olarak uyulmasını sağlardı.

Evde yemekleri O yapardı. ( Şanslı kadındım yani ) Pazar alışverişleri ve özellikle balık alımındaki engin birikiminin bütün lükslerini şımarıkça yaşadım.

Hem annemin hem eski eşimin çok inanıp savundukları ortak söylem ise "Yaptığın yemeğe 'sevgi' ni katmayı unutmadığın sürece, yemek daima leziz olacaktır."





Bütün bu söylemler 'slow food' söylemleri.





Son bir yıldır katkısız ürünlere, sevgiyle yemek yapmaya merakım arttı. Yaptığım yemeklerin dostlar tarafından beğenilmesi yüreğimi okşuyor. Tabii ki sofrayı özenle hazırlayıp, özenle oturup ve yavaş yiyoruz. Yeni tat arayışlarım sürüyor. Mutfakta çok keyifli saatler geçiriyorum. Altı yaşındaki yeğenim, büyük aşkım, bitanem Ada Bozdoğan'ın böylesi bir yemek alışkanlığına göstermeye başladığı ilgi beni göklere çıkarıyor sevinçten.








Bu arada Çok sevgili dostum Yusuf Köksal'ın mutfağına diyecek yok. Sevgiyle yapıp, sevgiyle paylaşan zarif yüreğine sağlık. Her hafta cuma akşamları Yusuf Köksal'ın sofrasına çok sevgili insanlar katılır. Paylaşımlar yemek yemekten yavaşça türk sanat musikisine kayarak müzik ve şiirle bütünleşir. Her zaman kusursuz bir evsahibidir. Sofrasında kaç kişi olursa olsun, herbirinin yemek, müzik ve şiir servisini asla atlamaz. Zamanlaması muhteşemdir.


Bir kaç kez sofrasına misafir olduğum Cem İdiz' e ne demeli peki?.. O önemli bir sanatçı, önemli bir müzisyen. Beklenmeyen bir biçimde harika bir mutfağının olduğunu söylemeden geçemem. O da 'Slow food' cu. Çok hoş bir hazdır sofrasında bulunmak, en az bestelerini dinlemek kadar hoş bir haz!..
Başta anneme ve eski eşime teşekkür borçluyum. Beni çok sevgili bir mutfak kültürüne bulaştırdıkları için. Sağolsunlar, varolsunlar! Sofraları bereketli, sunuşları daim olsun!. Sevgileri tükenmesin..
Yusuf Köksal ve Cem İdiz'in sofra paylaşanları bol olsun, emeklerine gönüllerine sağlık!..
Sevgili Carlo Petrini'yi sözünü ettiğim bu insanların sofralarında görmeyi çok arzularım. Yemeklerin olabildiğince katkısız malzemelerden yapıldığı ama kesinlikle katkısız bir sevgiyle biçimlendirildiği bu sofralarda ağarlandığını görmeyi çok arzularım.
Evet " dün ölseydim bunu öğrenemeyecektim!"
Artık 'slow food' da var bilgi dağarcığımda.
Yaşasın!
Sevgiyle....